14 Ocak 2012 Cumartesi

VAROLUŞUN BİR ANLAMI VAR MI?

Yaşadıkça düzelmiyordu hayat. İçimizdeki çocuğu büyütmek lazımdı. Hala hayatın niye böyle olduğunu sorguluyorsak, kendimizle ve başkalarıyla kavgamız bitmemişse henüz olgun değildik. Bu durum büyümediğimizi ifade ediyordu. Yaşlandıkça ümitlerimiz de yaşlanıyordu, kendi acımızdan kaçmak için bencilleşiyorduk zaman geçtikçe. Daha bencil, daha mutsuz insanlar oluyorduk. İyi ve kötü diye tanımladığımız insanları olduğu gibi sevebildiğimiz, kendimizle barışık olduğumuz başka bir yer varmıydı? Yargılamadığımız, yargılanmadığımız, korkuların, tüm sıfatların anlamını yitirdiği başka bir boyuttan söz ediyorum. Cenneti ve cehennemi de bu dünya da gördüm diyor bu şair. Şeytanı ve kötülüğü hep dışarıda arar insanoğlu. Oysa bir bilse şeytan aslında içinde. Dünya nimetlerine fazlaca düşkün, hırslı, doyumsuz, kibirli bir canavar insan yüreğinde. Hem kendisini huzursuz ediyor, hem çevresini. Çizginin bir ucu yaşam, diğer ucu intihar… Öyleyse yaşamak, ölümün tam kıyısında durabilmeyi, ayaklarını boşluğa sarkıtmayı, korkusuz olmayı gerektiriyordu. Sezen Aksu’nun bir şarkısında söylediği gibi. ‘ Yitirmeli ne varsa, başlamalı yeniden’ Hiçbir konuda sabit fikirli ve katı olmamayı, değişmeyi ve inandıklarından vazgeçebilmeyi bilmek gerekiyordu yaşamak için. Yaşam ve ölüm birbirine bağlı iki arkadaştı. Ölüm yaşamı değerli kılıyordu, onu tamamlıyordu. Hayat dediğin bittikçe başlıyor, her acı insanı biraz daha büyütüyor, öldürmeyen her acı güçlendiriyordu. Asıl amaç yaşamak olmalıydı yine de her şeye rağmen. Kısa ya da uzun olması önemli değildi. Çünkü gerçek olan zaman değildi. Hayatı güzel yapan, o sonu gelmeyen arayış, özlem ve mücadeleydi.
Değişiyor insan kendine bile itiraf edemediği bir şekilde. Yaşarken fark ediyor ki her şey birbirine bağlı ve her parça kendi içinde bir anlam taşıyor. Sabırla ve sükûnetle beklemeyi başarabilsek, kâinatın bütün sırlarının kendisine sunulacağı hissine kapılıyor. Hayat elimize tutuşturulmuş rengârenk bir oyuncaktan ibaret. Kimisi bu oyuncağı çok ciddiye alır, onun için ağlar, onu gözünden sakınır. Kimisi de eline alır kurcalar bu oyuncağı. Kırar, parçalar, kıymet vermez. Biz yaptığımız hatalardan çok pişman olsakta, hayatın değerini bilmediğimiz için hayıflansakta hayatımızı değiştirmek için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, tamamen yenileyebiliriz kendimizi. Geçmişimizden güzel dersler çıkartıp, korkularımızı, güvensizliğimizi, acılarımızı geleceğe taşımadan. Sil baştan başlamak için, yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeyi bilmek gerek. Elif Şafak’ın ‘Aşk’ adlı kitabında geçen şu paragrafı sizlerle paylaşmak geldi içimden. ‘ Noktalar değişse de bütün hep aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz. Her şey yerli yerinde kalır. Merkezinde… Ölen her sufi için bir yeni bir sufi doğar.
İnsanın varoluşunun nedenini sorguladığı zamanlarda, her şeyin anlamsız olduğunu düşünmesi, geçmişinde yaptığı hatalardan, acısından kaçması ve suçu başkalarında araması, kendisine karşı acımasızlığını ifade eder. Hayatın bana adil olmadığını düşündüğüm zamanlarda, her şeyin bir anlamının olduğuna inanmak isterim. Ve yürekten inanırım ki kendime karşı dürüst olduğum sürece, hayat yarı yolda bırakmaz beni.

YAZAR:SEMA YILDIRIM