14 Ocak 2012 Cumartesi

MIŞ GİBİ YAŞAMAK

Bu kavanoz dipli dünya, binbir gölge oyunu oynanan parıltılı ve tantanalı sahneydi. Paraya, pula, mala, makama, unvana aldanıp kanan oyuncularla doluydu. Ne kadar zenginleşirlerse, o kadar çok doyumsuz oluyorlar. Ne kadar yükselirlerse daha bir aç oluyorlar yükselmeye. Fesat ve hasetle, kibirle, budalaca dünya malını kendilerine kıble yapıyorlar, bilerek ya da bilmeyerek nesnelere kul oluyorlardı. Bu dünya da herkes bir şey olmaya çalışırken, hiç kimse olmak istiyorum bazen. İnsanı ayakta tutan ben duygusu yerine bir de hiç kimse olmamaya çalışsa insanlar, belki de mutluluğu o noktada yakalayacaklar. Evrende bir toz taneciğiz hepimiz. Ne kadar yükselirsek yükselelim, kendimizi küçük zannederiz. Oysa büyük âlem, insanın kendisinde toplanmıştır diye yazıyor okuduğum bir kitapta. Bir tek nokta, en ince fırçanın ucuyla suya bırakılan minnacık bir nokta ve sonra umman-ı derya. Tüm kâinat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytanı hep dışımızda ararız, korkunç bir mahlûk gibi. İçimizde bir ses bize azla yetinme, daha fazlasını iste diye sesleniyorsa o ses şeytanın sesidir. Başkalarıyla değil, sadece kendisi ile uğraşan insan Yaradan’ı tanır.
Kim olursak olalım, dünyanın hangi yerinde yaşarsak yaşalım, ta derinlerde bir yerlerde hepimiz bir eksiklik duygusu taşımaktayız. Bu eksikliğin ne olduğunu bilenimiz ise çok az. Sezen Aksu’nun bir şarkısında söylediği gibi. ‘Yaralı tepeden tırnağa herkes yaralı, Alışılmıyor acıya yok kaidesi, kuralı. Kanayıp ne kadar tutabilirsinin gül uğruna dikeni, Ne gelen anladı ne giden olanı biteni’. Yaralıyız hepimiz. Bir başka hayat varmı kendimiz olabildiğimiz, kendimizi daha çok sevebilme ihtimali bulabileceğimiz? Kendimize güvenimiz eksik. Bu güveni kaybettik zaman içinde. Bu güvensizliği nereye gidersek gidelim, taşıycaz başka hayatlara. Bir gün kendimize olan güvenimizi tekrar kazanırsak, kendimiz olabilmeyi seçme sanşımız elimize geçerse o zaman mış gibi yaşamıycaz hayatımızı.

YAZAR: SEMA YILDIRIM