6 Ocak 2012 Cuma

İNANÇ OLMADAN AŞK OLMAZ

            İnanç aşk gibidir. İspat istemez, ya vardır ya yoktur. Ama inancı olan insan aşka da sonuna kadar inanır. Sevmeden, sevilmeden Tanrı’ya verdikleri için şükretmeden iman etmek mümkün müdür? Aşık olma yeteğine sahip bir insan, damarlarında Allah’a ve Allah’ın yarattığı varlıklara karşı sevgi hissedebilir. Her insanda sevme yeteneği yoktur. Gerçek sevgi Tanrı’nın kullarına bahşettiği eşsiz bir hediyedir. Bu hediye sana verildiyse kıymet bilmeli, içindeki sevgiye ihanet etmemelisin. Hepimiz Yaradan’ı kendimizce tanımlarız. Bu tanımlama kendimizi nasıl gördüğümüzle ilgilidir. Tanrı denince aklımıza korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa demek ki bizde korku ve utanç içindeyiz. Eğer Tanrı denince aşk, merhamet, şefkat anlıyorsan sende sevme yeteneğine sahip birisin demek ki. İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi dilediği gerçekleşmediğinde şükredebilen kişidir. Hayatın bize adil olmadığını düşündüğümüz zamanlarda, Tanrı’nın bize verdikleri için şükretmek birçoğumuzun yapamadığı bir durumdur. Oysa kusursuz olanı sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla, sevabıyla insanları sevmeye çalışmaktır. Sevgi, hayat hakkında bize bilmediğimiz birçok şeyi öğretir. Hayatın anlamını sorgulayan insanlar, sevmeyi bilmeyen kişilerdir. Birçoğumuz Tanrı’ya sığınmayı zayıflık olarak değerlendirir. Aslında bu teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan, emin bir yolda ilerler, yaptığı hatalardan ders alır. Hayatın ona kurduğu tuzaklara karşı güçlüdür.
             Başımıza gelen her felaketin, bir nedeninin olduğuna bütün kalbimle inanıyorum. Hayatın sınavları var. Bizim zorluklar karşısında kendimizden ne kadar ödün verip, vermeyeceğimizi anlamak istiyor. Aşkla, dostlukla, ihanetle, hayatımızda önem verdiğimiz birçok şeyle ölçüyor dayanıklılığımızı. Okuduğum bir kitapta, bu hayatta ancak tezatları kucaklayabildiğimiz ölçüde olgunlaşırız şeklinde bir cümle geçiyordu. İnsanlar ne çok iyiydi ne çok kötü. Bir duruma bir anlam veremezdim eskiden. Birçok konuda kendisine karşı hassas davranan bir insan, nasıl oluyordu da başkalarının acısına karşı duyarsız ve acımasız olabiliyordu.  Bu tezatlığı, farklılığı kabul ettiğim sürece, hayat hakkında daha çok şey bilen olgun biriydim. Olgunluk beni daha sessiz biri yapsa da, ümitlerim zaman içinde azalsa da yaşadığım acılar eskisi gibi sarsmıyordu beni. Hayat bu işte deyip geçebiliyordum, eskisi gibi üstünde durmak anlamsız geliyordu bana. Aşkı, hayatı, insanı, kendimi olduğu gibi kabul etmeyi öğrendiğim andan itibaren, hayat eskisi gibi uğraşmıyordu benle. Çünkü değişimi reddetmeyen, hakka teslim birisi olarak eskiye göre mükemmel hissediyorum kendimi.
YAZAR: SEMA YILDIRIM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.