6 Ocak 2012 Cuma

BOLEYN KIZI

Boleyn kızı romanının konusu, bir kralın aşkı için birbirleriyle savaşan iki kız kardeşin hikâyesidir. Kardeşlerden biri olan Mary Boleyn on dört yaşında kraliyet sarayına geldiğinde 8.Henry’in gözlerini kamaştırır. Gördüğü ilgiyle tüm benliği alt üst olan Mary, hem krala aşık olur, hem de gayri resmi kraliçe olarak her gün artan rolüne. Öyle bir an gelir ki kralın kendisine olan ilgisi gittikçe azalmaya başlar. İhtiraslı planlar yapan ailesinin piyonuna dönüştüğünü fark eder,  çevresindeki en yakın arkadaşları ve kardeşi Anne Boleyn ile rekabet etmeye zorlanır. İşler çığrından çıktığında ailesi ve krala başkaldırması gerektiğinin farkına varır.  Bu hikâyenin başkahramanı Anne Boleyn Kraliçe Elizabeth’inde annesidir. Bu kadar etkili olabilmesinin ardında acımasızca önüne çıkan herkesi ve akrabalarını silebilmesi vardır.  Ezip geçtiği kişilerden biri de kız kardeşi Mary’dir.  Anne, kız kardeşinden daha hırslı ve acımasız bir kişiliğe sahiptir. Henry’i Mary’nin elinden almakla kalmamış, daha sonra alt tabakadan mensup bir hizmetçiye aşık olup evlendiğinde kız kardeşini saraydan attırmıştır. Anne, Kral’dan Elizabeth isimli bir kız çocuğu doğurur. Yalnız iktidarını sağlamlaştırmak için bir oğlan çocuğu doğurmaya çalışır. Yalnız ikinci çocuğu da kız olunca ağabeyi George’la beraber olmaya karar verir. Çünkü Kral, Anne’den soğumaya başlamış, ona karşı ilgisini kaybetmiştir. Ensest ilişki sonucunda dünyaya gelen çocuk korkunç derece de deforme haldedir.  Bu ilişkinin ortaya çıkması sonucu Anne ve George idam edilir.  Bu idamla birlikte son gülen, kardeşinden daha cesur davranan, hizmetçisiyle evlenen Mary olmuştur. İki kardeşten biri olan Mary, güç yerine sevgiyi ve huzuru tercih etmiştir. Anne ise iktidar hırsını yanlış biçimde kullanarak mutluluğunu kurban etmiştir. Hırsları uğruna her şeyden vazgeçmiş, ama kendisini kaybetmiştir.
                    Daha çok şeye sahip olmak yerine, daha az şeye sahip olup mutlu olmak bizim elimizdedir.  Ve mutlu olmak, vazgeçemediğimiz şeylerden ödün verip, fedakârlık yapmayı gerektirir.  Gerçek anlamda kendimizi mutlu hissettiğimiz birkaç güneşli gün hatırına, hayatı kimse için değil, kendimiz için yaşamayı öğrenmeliyiz.

YAZAR: SEMA YILDIRIM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.