21 Aralık 2011 Çarşamba

VAN GOGH

          Sanatçının kaderimidir yalnızlık? Yoksa yaratma isteği, daha güzel bir dünyada yaşama arzusundan mı kaynaklanır. On dokuzuncu yüzyılın yazgısı en trajik sanatçılarından biri olan Van Gogh, içinde yaşadığı bunalımlar, hiçbir işe yaramadığına olan inancı, bir şeyler yapma isteğiyle resimleriyle neşe ve sevinç uyandırmak istemiş, acıları sevince, hüzünleri neşeye ve yalnızlığı birlikteliğe döndürmeye çabalamıştır. İnsanların yalnızlık, hüzün ve acı içindeki hallerinden etkilenip bunları resimlerinde yansıtmıştır. Van Gogh, resimlerini yaparken kendisini yaşamdan koparıp alacak yolu arıyordu. Acıları, mutluluk arayışı, coşkusu, hırsı, kısa ömründe yer verdiği onca yapıt, erkek kardeşi Teo’ya yazdığı mektuplar, bir tas çorba ile boya tüpü arasındaki seçimleri onu Van Gogh yapan özellikler arasındadır. Yaşadığı acı ve mutsuzluk yüzünden kulak memesini keserek intihar etmeye kalkışmıştır. Kan kaybından dolayı ölümün eşiğindeyken, kardeşi Teo tarafından hastaneye yatırılır. Hastaneden çıktıktan sonra bir daha eskisi gibi olmaz. Akli dengesi yerinde olmayan Van Gogh’a şizofreni ve frengi hastalığı teşhisi konur. Kötü beslenme ve alkol kullanımı bu hastalığı daha çok şiddetlendirmiştir. Hastane’den çıktıktan sonra, kardeşi Teo tarafından küçük bir kasabaya yerleştirilir. Kaldığı bu yerde yaşadığı sıkıntılara son vermek için kendini vurur. Ölümü, kurşun kalbine tam girmediği için iki gün sürer. Ölümünden sonra, üzerinde bulunan mektupta kardeşine’ Sanat uğruna hayatımı tehlikeye atıyorum ve bu yüzden aklımın yarısını yitirdim’ diye yazmıştır.

 YAZAR: SEMA YILDIRIM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.