27 Mart 2012 Salı

Kuğunun gölgesi...


      Siyah Kuğu'yu izlerken aklıma Ursula K. Le Guin'in Yerdeniz Büyücüsü romanı geldi. Evet, Harry Potter'ın kibar bir deyimle ''ilham kaynağı'' olan kitap. Bazılarıysa olayı '' yüzyılın intihali'' olarak görür. Aslında Harry Potter, Ursula'nın kitabını okumuş birinin aklında kalanlarla yazdığı bir öykü gibidir. Büyücü adayı Ged, naif bir çocuktur. Gölgesinden kaçıp durur. Ne zaman cesaretini toplayıp onu ele geçirir, kavuşur esas gücüne.

     Canımın içi Natalie Portman'ın canlandırdığı Nina ise bunu yapmaktan aciz: Hatta tam tersine, gölgesi onu kıskıvrak yakalıyor. Le Guin aynı konuda bir de yazı patlatmış: Olayı Çin diyalektiğindeki yin-yang çemberine bağlıyor: Her iyide kötü, her kötü de iyilik. Yin-yang malum, bazen beyaz üste çıkar bazen siyah. Ama ikisi birbirini tamamlar. Biri olmadan öbürü yarım. Le Guin sanki Nina'nın annesiyle konuşuyor: ''Çocuklarımıza iyilikten bahsediyoruz ve onların eğitimini eksik bırakıyoruz. Oysa kalplerinin karanlık yüzünü de bilmeliler. Onunla yüzleşip ehlileştirecek güce sahip olmalılar. Karanlık tarafımızla yüzleşip, gemini taktık mı sorun yok. Yoksa o bize hükmetmeye kalkıyor. Hele filmdeki Nina gibi hazırlıksız yakalandık mı fena!

     Güçlü insanlara bakın: Hepsinin kendi siyah kuğularını güttüklerini göreceksiniz. Güçlerini buradan aldıklarını... Bir de zalimlere bakın: Kontrol edemedikleri siyah kuğular tarafından güdülmekteler. Gölgeyle yüzleşip yüzleşmeyeceğimize, içimizdeki takati yoklayarak karar vermemiz lazım. Çok kritik bir karar: Eğer onu zaptedecek gücümüz yoksa en iyisi hiç bulaşmamak. Filmdeki naif kız böyle yapsa mesele kalmayacak. Kendi çapında bir dansçı olarak yaşlanıp, torunlarına sahnede çekilmiş resimlerini gösterecek. Beyaz kuğular belki başrölü kapamazlar ama yarım ve güvenli dünyalarında onları yutamaz hiçbir gölge.

Yazar: Tuna Kiremitçi